22.11.2021 Обновлено 10.07.2024
Текст из сериала "Наша тайна" 1 серия
Текст из сериала "Наша тайна" первая серия на турецком языке, также произведён перевод на русский язык (дословно).
Сериал о безработной женщине с ребёнком, утопающей в долгах.
ТОП 10 ЯЗЫКОВ << смотреть >>
Ancak kendin gibi olursan mutlu olursun, demişti annem. Ben anneme hep inandım, çünki o hayyatda her şeyden çok beni severdi. Sonraları çok düşündüm. Mutluluk? belki biriyle bölüştügün zaman ortaya çıkan bir ruh hali. Bir hayatın beraber geçirilmiş en değerli zamanları. Bazıları için mutluluk, küçük oyunlarda saklı. Paylaştıkça çoğalıyor. Bir çocuğa hayatı boyunca unutamayacağı guzellikte bir sürpriz yaşatmak belki de mutluluk. Size bir şey diyeyim mi? Mutluluk benim için bir anne ile kızım masalında saklı. Şartlar ne olursa olsun kendi dünyalarını kurmayı başaranların hakkı. Bir anne ile kızı için kalplerinde doğan, gözlerinde parlayan bir sevgi hali mutluluk. Tıpkı kızımla benimki gibi. Мама сказала, если будешь собой будешь счастливой. Я мама свегда верила, потому что больше всего любила меня. Потом много думала. Счастье? может, когда с кем-то делишся выходящее наружу душевное состояние.
- Sonra uçarlarken annesi "aşağıya bak" demiş minik kırlangıca. Birde bakmış ki demin gördügü o koskoca ağaç aslında minicik görünüyor. Annesi öpmüş onu başından. Demiş ki: "Sen uçunca ağacı yukarında görebiliyorsun." Senin kendi yeteneklerin var. Ancak kendin gibi olursan mutlu olursun.
- Of ya! Keşke bizim de kırlangıçlar gibi kanatlarımız olabilseydi. Uçabilseydik. Оф, да!
- Senin zaten görünmeyen kanatların var. Meleğim benim. Söyle bakalım. Uçabilseydin nereye gitmek isterdin?
- Böyle çok uzak bir ülkeye. Tıpkı masallardaki gibi.
- Peki ne varmış orada?
- Böyle büyülü bir bahçe sadece ikimizin olduğu kimsenin bulamadağı bir yer. Böylelikle hiç ağlamazsın.
- Kızım, niye öyle söyledin?
- Çünkü dün gece uyandığımda yanımda sen yoktun. İçetiye baktığımda tek başına ağlıyordun. Kim üzdü seni anne? Yoksa babam mı? Gerçi üzemez ki, gitti değil mi? Kim üzdü o zaman seni?
- Üzülmedim bebeğim ben. Biraz yoruldum sadece. Hem anneler de yorulur bazen. Taşıdıkları yükler ağır gelir.
- O zaman, sen bana söyle ben sana yardım ederim, tamam mı?
- Anlaştık. Sen benim yanımda olduğun sürece dağları bile taşırım ben sırtımda. Sevmek, şikayet etmeden her yükü taşıtır insana. Yeter ki birlikte olalım benim güzel kızım. Hem ne yapıyorduk biz? Kalpten seviyorduk. Kalpten kalbe geçer sevgi.
- Kalpten kalbe, melek kalbi.
- Bir taneciğimin kalbi. Güzel kızım benim. Hadi yatalım. Yarın görüşmeye gideceğim ben hem. Gel. Şimdi kuşlar gibi uçuyoruz. Gel bakalım. Hadi yat bakalım. Geç oldu. Gözlügünü de çıkaralım.
- Buldular bizi. - Нас нашли.
- Neva. Kaçınca seni bulamayacağımızı mı sandın? Bak bizi buralara kadar yordun. Ne demiştim sana? Tik tak, tik tak! - Нева.
- Benden kaçış yok. E, bir türlü anlatamadım sana. Madem kocan olacak herif paramı çalıp, geberip gitti. E-e o zaman sen ödeyeceksin borcunu. Sana 48 saat süre.
- Kaç kere söyledim. Değil 48 saat, bir ömür versen ben yine ödeyemem ben o parayı.
- 48 saat. Ödedin, ödedin. Yok ödemedin. Üzerim seni. 48 saat. Süre başladı. Tik tak, tik tak, tik tak! Tik tak! (2)
- Size verilen sürenin sonuna gelindi, Neva hanım. Neva!
- Anne, ben çok korkuyorum. - Мама, я очень боюсь.
- Avcıların olduğu masalı hatırlıyor musun?
- Evet. - Да.
- Evet, o masalda kim kazanıyordu? - Да, в той сказке, кто побеждает?
- Prenses ve kralıçe. - Пренцесса и королева.
- Evet kızım, korkma. Gel kızım. - Да дочка, не бойся. Иди дочка.
- Anne gözlügüm. - Мама очки.
- (ıslık) Neva! (ıslık) Ben geldim.
- Şimdi prenses ve kralıçe, kimse görmeden saklanırlar, tamam mı kızım?
- Tamam.
- Gel, gel kızım.
- Anne balkız düştü!
- Dışardalar, fırlayın.
- Hayır, hayır. Hadi, gel. Gel, hadi, gel. Gel kızım. Gel, gel. Kızım, şimdi seninle bir oyun oynayacağız. Sen burda kötü adamlardan saklanacaksın. Ben de onları kandırıp geri geleceğim, tamam mı? Sakın kıpırdama! Toksa oyun bozulur, anlaştık mı?
- Tamam.
- Koş Neva, koş! Kızın için koş
- Anne. Anne, neredesin?
- Kızım! Kızım benim! Kızım, iyi misin!
- Kazandık mı, anne?
- Kazandık kızım, kazandık.
- E-e şimdi nereye gidiyoruz meleğim?
- Yeni bir kale bulmaya prensesim. Yeni bir kale, yeni bir macera, anlaştık mı?
- Anlaştık.
- Sen benim en böyük şansımsın.
- Alo. Benim buyurun. Ha, evet, öğleden sonra demiştiniz. Tamam. Acilliyet varsa tabii ki. Tamam, iyi günler. Uyanmış mı benim kızım?
- Hı-hı.
- Günaydın.
- Günaydın.
- Acıktın mı kızım?
- Hem de kurt gibi.
- Bak sana ne aldım.
- Meleğim.
- Söyle kızım.
- Biliyor musun? Dün gece ben uyurken bir rüya gördüm.
- Ne gğrdün bakayım rüyanda?
- Rüyamda, yine biz avcılardan kaçıyorduk. Sonra da, yine ben bir köşeye saklandım. Sonra da bekledim ama gelmedin.
- Ben seni hiç yalnız bırakır mıyım? Benim güzel kızım. Sen benim her şeyimsin.
- Sende benim her şeyimsin.
- Güzel kızım benim. Hadi bakalım. Gidelim.
- Nereye gidiyoruz meleğim?
- Anneyi iş görüşmesine çağırıyorlar. Şimdi biraz koşturmaca zamanı.
- Ama anne!
- Hadi kızım! Vapuru kaçırmayalım. Hem bak boğazda gezeceğiz. Hadi. Güzel kızım. Gel.
- Hadi gel canım. Kahvaltı hazır.
- Boşuna zahmet etmişsin. Sabahları kahvaltı etmem.
- Yaa sadece kahveyle olur mu? Kendine hiç dikkat etmiyorsun bak. Hasta olacaksın diye korkuyorum.
- Merak etme. Ben başımın çaresine bakarım.
- Yaa çok yoğün çalışıyorsun hayatım bu aralar. İzin ver de ilgileneyim seninle. Hem artık hayatında ben varım. Sen her ne kadar bazen bunu unutsan da.
- Ne demek o yaa?
- Yani son günlerde ihmal ediyorsun beni. Açılıştan dolayı olduğunu biliyorum ama yine de bozuşacağız seninle. Hem bak şahane bir elbise diktirdim bayılacaksın. O akşam herkesin gözü üzerimizde olacak.
- Bu sefer bir hazırlık yapmana gerek yok.
- Olur mu? Yaa sonuçta mekanın sahibi sayılırım. Hem o akşam benim için çok önemli. Nihayet ailenle tanışacağım. Anneni çok merak ediyorum. Hakkında o kadar şey anlattılar ki.
- Ne diyorlar annemle ilgili? Hmmm
- Kötü bir şey söylemiyorlar canım. Türkan hanımı öyle etkilemek kolay değilmiş. Herkesi beğenmiyormuş onu söylediler sadece.
- Tamam, tamam. Şimdi anlaşıldı gecenin önemi. Doğru. Türkan anne herkesi kolay kolay evine almaz. Ne evine ne kalbine. Ama senin dert etmene gerek yok yaa.
- Neden?
- Hiçbir zaman tanışmayacaksın da ondan.
- Neden Alp? Yani ailenle ne de arkadaşlarınla beni tanıştırmadın. Biz niye gizliyoruz ilişkimizi?
- Ben sana en başından beri dürüst olmadım mı? Ciddi birşey yaşamak istemiyorum dedim. Sen de kabul ettin.
- Evet ama.
- Eve ama da sen baya evliymişiz gibi bana kahvaltılar hazırlıyorsun. Ne bileyim üstümle her şeyimle ilgileniyorsun. Bence bir süre görüşmesek ikimiz de daha iyi olacak.
- Alp lütfen! Alp!
- Görüşmek üzere Alp bey.
- Teşekkürler müdür büy. Yalnız sizden bir ricam olacak ama.
- Tabii buyurun.
- Şimdi bu bir süredir gelen hanımefendi var biliyorsunuz değil mi?
- Evet efendim.
- Ee sizden ricam o hanımefendiyi bir daha iznim olmadan süitime almayın.
- Tabi siz nasıl istiyorsanız. Orası sizin özeliniz. Teşekkür ederim.
- Görüşmek üzere.
- Burası mı?
- Evet, burası.
- Bak anne. Heyecan yapmana gerek yok. Bu işi alacağız ben sana güveniyorum.
- Hadi o zaman. Gidip alalım şu işi.
- Çok pardon. Henüz açılmadık.
- Merhaba. Neva Canpolat ben. Şef yardımcılığı pozisyonu için görüşmeye gelmiştim.
- Bana böyle bir bilgi verilmedi ama. Siz kim çağırdı demiştiniz?
- Oh-ho-ho. Yine başlamışsın ahiret suallerine. Ben çağırdım, oldu mu? Hoş geldin Neva. Merhaba.
- Yani ben işimi yapıyorum Ferhat. Öyle şefin karşısına herkesi şıkaramam. Degil mi?
- Şefin haberi var. Bundan sonrası ile ben ilgilenirim. Sağ ol. Hadi sen git işlerinle ilgilen. Tamam? Hayal, kuşum. Gel bakayım ben seni çok özledim. İyi misin?
- İyi işte, işler güçler.
- İyi bakalım. Benim şimdi annenle azıcık işim var. Sen geç otur ben sonra geleceğim senin yanına tamam mı?
- Tamam. Zaten benim de işim var. Kendi çareme bakarım. Siz rahatınıza bakın.
- Anlaştık, hadi kolay gelsin!
- Görüşürüz kızım.
- İyi şanslar annecim.
- Neva, hadi. Hadi gel.
- Ay, çok heyecanlıyım. Bana bu görüşmeyi ayarladığın için çok teşekkürler Ferhat.
- Saçmalama, lafı mı olur canım. Sen olmasan böyle bir yeri hayal bile edemezdim.
- Amma abarttın sen de ha. Bak, bugün bizim için çok önemli gün tamam mı? Ünlü şef Atalay Yazıcıoğlu tadım için geliyor. Ayrıca yarın restoranımızın açılışı var.
- Ay bu kadar gerginliğin arasında bir de ben girmeseydim keşke.
- Yok, hiçbir şey olmaz hiç merak etme. Bak, ben seni biliyorum. Senin yeteneğine güveniyorum. Hem böyle zor zamanlarda kendini gösterirsen onlar da anlardar. Bir Kadim şef işte biraz aksidir. Onu da ayarlayacağız artık bir şekilde. Hadi.
- Kadim şef mi? Kadim Aydoğan mı yoksa?
- Daha düzgün kes o kuşkonmazları. Düzgün kes. Düzgün. Ne bakıyorsun oğlum öyle balon balığı gibi? Sana söylüyorum, hadi çabuk çabuk hadi.
- Emredersin şef.
- Aralarda da tam yerleştir harcını. Yaptığı yemeğin hakkını veremeyen. Bu dünyanın hiç veremez. Anlaşıldı mı gençler. Ha? Kadir. Hafıf karamilize et dedim oğlum yakma onları. Yakıp da getirme bak sakın.
- Anlaşıldı şef.
- Şekerin yanması gönlün yanmasına benzemez. Şeker dediğin tatlı tatlı yanancak. Anladın mı?
- Anlaşıldı şef.
- Hadi, hadi göreyim sizi hadi. Aferin, aynen devam.
- Selam şef'im. Size bahsettiğim Şef yardımcısı Neva, o.
- Çileğe iki üç damla su damlat. Kesilmesin sosu.
- Ne yapıyorsun sen? Ha?
- Merhaba şef'im.
- Benim mutfağımda ne işin var senin?
- Şefim, size bahsettiğim şef yardımcısı Neva. Acayip güzel yemek yapar. Eli de bayağı Lezzetlidir. Özgeçmişine bakabilirsiniz.
- Gerek yok. Ben onun özgeçmişini biliyorum. Benim mutfağımda gerçek aşçılar çalışır. Kafası karışık insana yer yok burada. Hadi yallah, hadi yallah.
- Tabi Şef. Hadi gel, çıkalım. Yapma.
- Kadir şefim. Biliyorum hayal kırıklığına uğrattım sizi. Ama bana bir şans daha verseniz?
- Ben sana bir şans verdim. Ama sen kullanamadın. Kadir, bak buraya.
- Hemen şefim.
- Kadim şef. Ben gerçek bir aşçıyım. İzin verin. Size en azından bunu ispatlayım.
- Gerçek aşçı, ha? Büyük laf. Tayfun. Bir önlük kap gel evladım. Marifet iltifata tabidir, derler. Ama. İltifattan önce, marifeti bir görmek lazım, de mi?
- Sağolun şefim.
- Eh, hadi bakalım.
- Ne işin var senin burada, bücür?
- Anneme bakıyorum.
- Annenin işi var tatlım. Sen de çok dolanma buralarda git oyun falan oyna, hadi.
- Bak. Sana kurulmak istemiyorum. Zaten stresliyim. Beni bir rahat bırak.
- Ay, aman. Dil de dil değil pabuç sanki. Ay, hiç uğraşamayacağım senle, hadi.
- Rahat bırak.
- Anneannen hayatta mı?
- Vefat etti.
- Başın sağolsun.
- Sağolun. Çok iyi aşçıydı Adeviye hanım. Çok iyi. Bu sefer, ne beni ne anneanneni hayal kırıklığına uğratmak yok. Tamam mı? Yarın gel, başla.
- Sağolun şefim. Söz, sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım.
- Aferin sana.
- Aaa, yavru köpek. Köpekçik. Senin annen baban nerde? Yoksa, kimsen yok mu? Benim de babam öldü. Ama annem var. Gel buraya! Gel!
- Kolay gelsin. Oldu Ferhat. Artık karşında yeni Şef yardımcısı duruyor.
- Tebrik ederim, süper. Şahane, harika. Bir şey soracağım. Kadim şef ile nerden tanışyorsunuz.
- Yıllar önce anneannemin götürdügü bir yemek yarışmasında birinci olmuştum. Kadim şef de orada jüriydi o zamanlar. Yarışmadan sonra bana inanıp mutfağında yer verdi. Hayatımın en güzel aylarıydı. Sonra Sedat ile evlilik falan derken bırakmak zorunda kaldım. Gerisini azçok biliyorsun zaten.
- Vay be. Ama bak, demek ki ne kadar çok istemişsin ki kader yine sizi bir araya getirdi.
- Sana da çok teşekkür ederim, Ferhat. Sana çok şey borçluyum. Hakkını ödeyemem.
- Sen hepsini bileğinin hakkıyla yaptın. Aferin sana.
- Ora senin için güvenli bir yer değil ki. Gel hadi.
- Kızımı gördün mü? Canı sıkıldı demin, dışarı çıktı.
- Dışarı mı çıktı? Keşke izin vermeseydin.
- Ne biliyim ben ya.
- Hayal. (9)
- Anne. (4)
- Vah vah vah vah vah.
- Anne, meleğim ne olur ölme, anne.
- Ambulansı çağır.
- Anne, anne.
- Ya ben çarp ... dokunmadım ya. Hanımefendi bir dakika. Hanımefendi.
- Meleğim ne olur ölme anne.
- Tamam korkma yok bir şey annende yok.
- Ya çarpdın kadına gördük hepimiz ya.
- Dokunmadım ben, çarpmadım ya. Dokunmadım bile hanımefendi.
- Vah vah ezildi kadın küçücük de kızı var.
- Yardım et.
- Tamam, hadi koşun iyi artık iyi annen iyi.
- Çağırın ambulans çagırın
- Ağlama, ağlama.
- Kardeşim bir ambulans çağırsaydın.
- Kapı, kapımı açın kapımı, kapı kapı. Açın kapıyı merak etme iyi annen merak etme.
- Anne
- Yok bir şeyi annenin yok bir şeyi.
- Ne olur ölmesin annem, anne.
- Tamam ağlama ağlama yok bir şey yok annen iyi, annen iyi. Bir şeyi yok, gel. Gel korkma gel. Dokunmadım ya.
- Telefonu düşmüş.
- Ah, teşekkür ederim, hadi.
- Annecim.
- Acele edin.
- Anne.
- Kan alıp laboratuvara gönderelim. Daha ileriki tetkikler için de MR çektirelim. Hasta başını çarpmış olabilir.
- Tamam.
- Anne ne olur ölme.
- Korkma. İyi olacak annen. Git buradan istemiyorum seni. Başımı belaya sokma durduk yerde.
- Ne diyorsun sen ya.
- Annemi sen öldürdün.
- Hayır, ölmedi annen, yaşıyor.
- Bana çocuk muamelesi yapma. Yalan söyleme. Arabanla çarptın, annem de öldü işte. Babam da öldü zaten.
- İyi olacak annen. Tamam? Merak etme. Hemşire hanım. Nasıl durumu?
- Henüz kendine gelmedi. Doktor bazı tetkiler istedi. Şimdi onları yapacağız.
- Tamam, gereken bütün testler yapılsın. Sonucu benim için de çok önemli çünkü. Bir de kızı biraz korktu. Annem öldü fılan diyor. Ona bir açıklama mı yaparsınız artık bilmiyorum.
- Tamam. Adın ne senin?
- Hayal.
- Hayalcim. Korkacak bir durum yok. Annenin durumu gayet iyi. Annen birazdan uyacanacak. Merak etme.
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Alo. Alp neredesin oğlum sen ya? Birazdan oradayım dedin yarım saat oldu, yoksun hala ortada. Atalay bey burada hiçbir çeyin tadına bakmıyor. Adam sinir krizi geçirdi. Neredesin sen hakikaten?
- Ya Berk ben kaza yaptım hastanedeyim.
- Kaza mı yaptın? Ne kazası yaptın oğlum iyi misin?
- Ya bir kadına çarptım.
- Ne, nasıl yani?
- Yani şey, çarpmadım aslında da işte.
- Ne diyorsun Alp anlamıyorum. Ne, ne oldu ya?
- Ya, anne kız çıktılar bunlar önüme. Son anda gördüm bastım frene de, dokunmadığım halde bayıldı kadın. Anlamadım yani. Aldım hastaneye getirdim ben de.
- İyi mi kadın şimdi?
- Doktorlar başında işte. Bir şey söylemediler daha.
- Alp, durum ciddiyse geleyim mi ben de?
- Hayır, hayır gerek yok. Sen Atalay bey ile ilgilen. Ben hallederim burayı.
- Bana bak bir şey diğeceğim. Sen, kadına çarpmadığına emin misin?
- Çarpmadım Berk.
- Niye bayıldı o zaman oğlum?
- Ne bileyim oğlum.
- Bana bak, dikkatli ol oğlum bak bu arada bir sürü haber maber okuyoruz. Dolandırıcı falan olmasın bu kadın, dikkat et gözünü seveyim.
- Yok ben test sonuçlarını falan istedim zaten.
- Hah, tamam iyi yapmışsın bak, elimizde rapor olursa hiçbir sorun çıkaramazlar. Tamam.
- Oğlum söyledim zaten çarpmadım kadına. Hadi merak etme. Kapatıyorum ben.
- Yapma şunu. Bak, burası bir hastane insanlar rahatsız olabilir. Sen ne inatçı bir çocuksan ya. Bu yaptığın hareket senin gibi küçük bir hanıma hiç yakışmıyor, bence.
- Baksana sen. O kalın kafana bir sok ben küçük değilim. Büyüdüm, okula başlayacağım.
- Öyle mi? Tamam o zaman seninle iki yetişkin insan gibi konuşalım olur mu?
- Boşuna uğraşma. Tabi ki de olmaz.
- Aaa. Niyeymiş o?
- Çünkü benim yabancılarla konuşmam yasak. Özellikle kötüler ile.
- Kötüler ile.
- Hı hı.
- Allahım sen bana sabır ver. Şey. Bir şey içmek ister misin? Su alayım mı sana?
- Olmaz. Çünkü benim yabancılardan bir şey almam yasak.
- Tamam, ben onu anladım ama ben yabancı sayılmam artık. Biz tanıştık yani
- Sen çocuk mu kandırıyorsan ya? Git başımdan.
- Sen ne inatçı bir çocuksun ya.
- Sensin o.
- Keçi!
- Sana derler.
- Hayal. Kızım. Hayal. Kızım. Kızım nerede?
- Sakin olun, sakin olun. Kızınız gayet iyi, dışarda sizi bekliyor.
- İyi değil mi?
- İyi, iyi, gayet iyi. Siz iyi misiniz? Ağrınız var mı?
- Başım dönüyor biraz. Ama iyiyim. Kızımı görmek istiyorum, lütfen.
- Tamam ben size kızınızı getireceğim. Siz şimdi yatıp dinlenin biraz.
- Tatlı şey. Ne yapıyordunuz annenle yolun ortasında? Niye atladın arabamın önüne? Konuşsana sana bir soru sordum.
- Ya sen laftan anlamıyor musun? Benim yabancılarla konuşmam yasak.
- Hemşire hanım, nasıl durumu?
- Ben de sizi arıyordum.
- Annem öldü mü yoksa?
- Hayır tatlım! Annen gayet iyi. Uyandı, seni gömek istiyor.
- Gerçekten mi?
- Evet! Hadi gel gidelim.
- Olur.
- Gel bakalım, hoppa. İyisin değil mi? Bir tanem. Bir şeyin yok.
- Bir şeyim yok da beni bırakıp gideceğini sandım.
- Ne dedim ben sana sabah? Seni bırakıp hiçbir yere gitmem ben. Tamam? Kalpten kalbe hep birlikteyiz seninle.
- Kalpten kalbe melek kalbi.
- Güzel kızım benim.
- Neva hanım, kaza nasıl oldu hatırlıyor musunuz?
- O adam çarptı.
- Hayır, ben çarpmadım ya.
- Neva hanım, şikayetçi olmak istersiniz polise haber verelim.
- Polise gerek yok. Ben iyiyim.
- E nihayet siz de iyi olduğunuza göre benim burda beklememe gerek yok herhalde.
- Nihayet mi? Bu kadar mı? Öylece çekip gidecek misiniz?
- Ne dememi istiyorsunuz?
- Özür dilemenizi. Farkında mısınız, az kalsın kızımla bana çarpacaktınız. Hala bir geçmiş olsun bile demediniz.
- Geçmiş olsun hanımefendi. Ama burada özür dilemesi gereken kişi ben değilim. Siz, benim arabamın önüne atladınız ya.
- Ben atlamasam kızımı ezecektiniz.
- Küçücük çocuğun yolun ortasında ne işi var ya. Siz doğru düzgün annelik yapabilseydiniz şu anda burada olmazdık diye düşünüyorum ben.
- Benim anneliğimi sorgulamak size kalmadı. Sözlerinize dikkat edin lütfen.
- Ya tamam çok uzadı bu mesele siz ne istiyorsunuz benden tam olarak? Hayır ne istiyorsunuz söyleyin açık ve net olun da tabi onu da becerebilirseniz.
- Yaptıklarınızın sorumluluğunu almanızı. Yeterince açık ve net oldu mu? Ama tabi mesele benim anlattığım kadar değil. Karşımdakının anladığı kadar.
- Tamam, anladım.
- O ne demek ya!
- Masrafları mı? Hastane masraflarını ben karşılarım. Ona takılmayın siz.
- Hayır ben sizden öyle bir şey istemiyorum.
- Ama kusura bakmayın. Sizin için yapacak daha fazla bir şeyim yok.
- Ukala herif.
- Kızma sen meleğim, tamam mı?
- İyisin değil mi kızım?
- Hı hı.
- Gel bakalım.
- Şöyle vereyim ben.
- Telefonunuz çalıyor.
- Hayır, yok benim değil.
- Ooo, Neva Sultan! Artık şu para işini halletsek diyorum.
- Kiminle görüşüyorum ben şu anda?
- Kimsin sen kardeşim, Neva nerede?
- Neva Canpolat.
- Pardon.
- Açilden giriş yapmış. Hastane masraflarını siz mi karşilayacaksınız?
- Aloş Hastane mi orası?
- Şimdi şöyle Neva hanım küçük kaza geçirtdi de. Pek, merak edecek bir şey yok ama ben hastaneye getirdim. Siz yakını mısınız?
- Evet, evet yakınıyım. Hangi hastane? Tamam, tamam biliyorum. Birazdan geliyoruz, tamam. Kızı bulduk, fırlayın.
- Neva hanım, durumunuz gayet iyi. Gidebilirsiniz. Yalnız tetkiklerin bazıları sonuçları henüz çıkmamış. Bu yüzden tekrar gelmek zorunda kalabilirsiniz.
- Tamam, tamam gelirim.
- Geçmiş olsun.
- Teşekkürler.
- Doktor taburcu olduğunuzu söyledi. Diğer sonuçlar da bir iki güne çıkacakmış herhalde.
- Evet.
- İyi olmanıza sevindim. Gerçekten. Telefon, bunu unutuyordum. Kaza sırasında düşürmüşsünüz herhalde.
- Teşekkürler.
- Son olarak, bu da benim kartım. Numaram üstünde yazıyor. MR sonuçlarınızı aldığınızda bana bir haber verirsiniz sevinirim.
- Sağlığımla bu kadar ilgilendiğinizi fark etmemiştim. Alp bey. Sizin dediğiniz gibi bizim için yapacak daha fazla bir şeyiniz yok.
- Peki. İyi günler.
- Size de.
- Korhan bey. Neva çıkmış.
- Hadi artık evimize gidelim kızım. Acıktın mı?
- Lan gerizekalılar işte burada ya.
- Hem de kurt gibi.
- Ne yiyelim peki?
- Keşkül.
- Aç karnına mı?
- Evet.
- Neva. Geçmiş olsun. Bak duyar duymaz koşarak geldik. Kaçma bir yere. Fırlayın.
- Ben de çok acıktım. Hadi koş yiyelim hemen. Koş kızım. Gel. Gel, hopla kucağıma.
- Dur. Dur, aç kapıyı. Ne olur aç kapıyı.
- Ne yapıyorsunuz hanımefendi.
- Aç ne olur peşimde adamlar var. Yalvarırım. Ne olur aç kapıyı. Ne olur git, ne olur sür.
- Ne işler çeviriyorsunuz siz ya?
- Kızımla benim peşimdeler ne olur git.
- Ne demek peşimdeler?
- Ne olur, hadi git.
- Kim bunlar?
- Ne olur gidelim buradan, anlatacağım söz. Yalvarırım git. Ne olur, ne olur sür. Hadi sür. Yalvarırım yardım et.
- Ya dalga mı geçiriyorsunuz siz? Kim bunlar?
- Arabayı getirin.
- Geçti kızım. Geçti. Geçti. Biz müsait bir yerde inelim artık. Size de yeterince zahmet verdik.
- Tabi ya memnuniyetle. Seninle konuşalım mı iki dakika? Sadece ikimiz.
- Tamam. Kızım sen bekle beni burada.
- Ben bir şeyi çok merak ediyorum ya.
- Neyi?
- Gercekten kızın mı yoksa ...
- Evet, kızım.
- Öyle mi, ben de oyunun bir parçası sandım da o yüzden.
- Ne diyorsun? Ne oyunu?
- İkimiz de neyin peşinde olduğunu gayet iyi biliyoruz. Rol yapmana gerek yok.
- Neyin peşindeyimişim?
- Nasıl oluyor bu işler? Avını neye göre seçiyorsun mesela?
- Av mı? Arabam mı cezbetti seni? Yoksa öyle birden mi arabamın önüne atlamak istedin? Nasıl oluyor?
- Anlamadım? Kazayı mı diyorsun?
- Pardon? Kaza mı? Sen beni aptal falan mı sandın ya? Kızınla birlikte arabımın önüne atladınız. Sana dokunmama rağmen sen bayıldın be. Attın yere kendini resmen. Ha, hastanede polislerin gelmesini istemedin. Bu da benim gğzümden kaçmadı merak etme. Peşindeki ne idügğü belirsiz adamları sormuyorum bile. Ama istiyorsan sorayım. Kimdi onlar, ha? Suç ortakların mıydı? Ah, dur ben tahmin edeyim. Hastanedeki mağduriyet işe yaramazsa böyle zor durumda kalmış anne kız olacaktınız. Öyle mi? Güzel numaraymış ya.
- Ya sen benle ne hakla böyle konuşuyorsun? Ben sadece
- Sen, sen bu parayı alıyorsun. Tamam mı? Bir daha da benim karşıma çıkmıyorsun. Eğer bir daha karşıma çıkarsan bunun bedelini ağır ödetirim sana.
- Bir dakika, bir dakika.
- İn bakalım aşağıya. Gel.
- Sen beni resmen dolandırıcı yerine koyuyorsun ya.
- Müsadenizle.
- Br dakika gitme. Dur. Dur gitme. Aç kapıyı. Dur gitme dur. Açsana kapıyı. Kızım.
- Evet. Anlaşılan Alp beyin gelmeye niyeti yok. Ama benim de beklemeye niyetim yok.
- Yani aslında gelmesine çok az kaldı.
- Atalay bey. Atalay bey çok çok özür dilerim sizi beklettiğim için. Hiçbir şeyin de arkasına sığınmayacağım, çünkü galiba bir işe yaramayacak.
- Bak bu dediğinizde haklısınız. Evet yemekleriniz güzel olabilir ama misafirlerinize gösterdiğiniz özen konusunda aynı şeyi düşünmüyorum. Bugün benim için tas bir hayal kırıklığı.
- Bizim için de öyle. İnanın bana bizizm için de öyle eğer müsaade ederseniz ben bugünü tatlı bir şekilde isterim.
- Şefimin özel tarifidir. Belki hatamı telafi etmez ama bana bir ikinci şans vermenizi sağlayacak.
- Siz hep böyle inatçı ve istekli misiniz?
- İnandığım konularda, evet.
- Umarım beni beklettiğinize değer.
- Emin olun değecek. Buyurun lütfen.
- Çok teşekkürler Ferhat.
- Bak burada kim var? Al bakalım bunu.
- Evet? Bize bir şans daha verecek misiniz?
- Görüşürüz.
- Görüşürüz.
- Haber verirsin ben olmadı seni araya sıkıştırırım.
- Tamam canım ben halledicem seni.
- Güzel oldu değil mi bu renk?
- Evet ya bu rengi çok sevdim. Her şeye yakışıyor valla.
- Ay ne bileyim sade seviyorum ben de.
- Ay benim ballı böceğim gelmiş.
- Yağmur abla.
- Gel buraya. Hoş geldin bebeğim. Hoş geldin, gel.
- Hoş bulduk.
- Benim çok az bir işim var, halledeyim, siz geçin şöyle.
- Tamam canım, tamam.
- Gel.
- Yağmur abla, benimde tırnaklarıma oje sürer misin?
- Oy ben senin o minnak parmaklarını yerim. Oje de sürerim tabi ki. Geç bekle şöyle. Sizin işiniz tamam.
- Tamam canım, ne kadardı benim borcum?
- Elli lira yeter.
- Vereyim şöyle.
- Teşekkür ederim.
- Ben teşekkür ederim. İyi akşamlar.
- İyi akşamlar yine bekleriz.
- Kapatıyor musun?
- Hı hı yoruldum zaten bugünlük yeter. Hem benim bugün ağır misafirlerim var. Yapma Yağmur abla. Peki, tamam yapmam. Ne oluyor.
- Kızım hadi sen içeri geç. Elini yüzünü yıka. Biz de geliyoruz. Tamam mı?
- Hı hı.
- Hadi bakalım.
- Hayrola, ne oluyor yine?
- Sedatın peşindeki adamlar. Buldular beni Yağmur.
- Ne? Lan bu Sedat ve işleri Başına yeteri kadar dert açtığı yetmedi mi?
- Artık olan oldu. O lanet geceden beri peşimizdeler.
- İyi geceler hanımefendi. Biz Neva Canpolat ile görüşeçektik.
- Buyrun benim.
- Ne oluyor Neva?
- Bilmiyorum anne.
- Sedat Canpolat neyiniz oluyor sizin?
- Eşiyim ben.
- Nesi var oğlumun?
- Kocanız bir trafik kazası geçirmiş.
- İyi mi oğlum?
- Aracını yl kenarında yanar vaziyette bulduk. Tüm müdahalelere rağmen kurtaramadık. Başınız sağolsun.
- Oğlum.(2) Sedat. Sen sebep oldun. (2) Sebebi sensin. Gitti oğlum, gitti. Oğlum (2).
- Başın sağolsun.
- Sağol.
- Onun başı sağ. Olan benim oğluma oldu.
- O nasıl söz Sultan Anne?
- Teyze.
- Sebebi sensin oğlumun. Sana, kızına yetebilmek için olmayacak içlere girdi. Ama yine de yaranamadı. Allah biliyor ya, seninle evlenmesini hiç istemedim. Bak. Bak, sonunda haklı çıktım. Ama ne çare oğlum gittikten sonra. Oğlum.
- Sultan anne. Sedat kendi hatalarının bedelini ödedi. Ne benimle ne de kızımla hiçbir ilgisi yok.
- Yok. Bundan sonra sizin benim evimde yeriniz yok.
- Yapma Sultan anne. Torununu düşün. Hayalı düşün yalvarırım.
- Kendi başınızın çaresine bakın. Ferhat.
- Arayacağım, tamam?
- Üzülme anne, ben senin yanındayım ya.
- Üzülmedim ben kızım. İyiyim, tamam mı?
- Neva hanım, başınız sağ olsun.
- Sağolun. Tanıyamadım. Kusura bakmayın.
- Ziyanı yok. Ben sizi gayet iyi tanıyorum. Hem sizi hem kızınızı.
- Anlamadım?
- Para nerede?
- Anlamadım. Ne parası? Neden bahsediyorsunuz?
- Anlatıyım. Kocan, bana ait yüz bin doları çaldı.
- Ne?
- Ben ona acıdım, ekmek verdim. İş verdim. O bana ihanet etti.
- Benim paradan haberim yok. Sedat pek iş konuşmazdı.
- Yani bu tabi beni pek alakadar etmez. Beni ilgilendiren madem kocan paramı çalıp geberip gitti. Borcu sen ödeyeceksin. Ya güzellikle borcunu ödersin ya da ben söke söke almasını bilirim. Bana istemediğim şeyler yaptırma. Tekrar başın sağolsun.
- Uyudu mu.
- Direndi. Amam daldı sonunda.
- O da huzursuz tabi.
- Hissediyor olanı biteni. Masallarla da avutamıyorum artık kızımı. Susuyor, ama her şeyin farkında. Küçücük omuzlarına öyle yükler yükledik ki. Nasıl taşıyacak hiç bilmiyorum.
- Senin ne kabahatin var Neva? Aşk olsun. Hepsi o babası olacak Sedat yüzünden.
- Para hırsı mahvetti hepimizi. Kendisiyle birlikte ateşe attı. Bir gecede değişti hayatımız. Eskiden her şey çok mu iyiydi? Hayır. Ama en azından başımızı sokacak bir çatımız vardı.
- Sultan teyzeninki de nasıl bir vicdansızlıktır ya. Bir anne ile çocuğunu sen evden nasıl atarsın. Hem de cenaze günü.
- Sadatın benimle evlenmesini hiçbir zaman istemedi.
- Neden Neva? Ne bu kadının derdi seninle?
- Annesiz babasızım ya işte. Soyum sopum beli değil ona göre. "Evlenme bu kız ile" demiş Sedata. Sedat dinlemedi tabi. Rızasını almadan evlendik. Ama hiçbir zaman kabullenmedi beni. Ben bir umut, beni sevsin diye çabaladım ama olmadı.
- Ah canım benim, bir tanem.
- Çok korkuyorum Yağmur. Ya ona bir şey yaparlarsa diye çok korkuyorum. Ya onu koruyamazsam. Ne yaparım ben o zaman.
- Ne oldu bugün hastanede, bu araba? Kadın sonra sorun çıkarmadı değil mi?
- Çıkaracaktı da ben müsaade etmedim. Oğlum sen haklıymışsın ha. Kadın bayağı dolandırıcı. Biraz para verdim gitti.
- Ya çok çoğaldı böyler tipler ya vallahi billahi. Dikkatli olmak lazım abi, bak yarın açılış var, şimdi gelirler para sızdırmaya falan çalışırlar. Olay çıkarırlar falan.
- Aa yok yok yok. Kadının bütün kontrolleri yapıldı zaten. Sapasağlam ya. İstese de olay çıkaramaz yani.
- Evlat.
- Şefim. Bak bakalım tadına. En sevdiğin yemeği getirdim.
- Kıymalı pide mi o? Gelsene.
- Müdürüm, bu delikanlı var ya. Neü Yorkta benim dükkana gelip ikide birde kıymalı pide, kıymalı pide diye tuttururdu. İşim başımdan aşkın olsun, bir köşeye oturur çıtını çıkarmadan beklerdi. Bana mısın demezdi.
- E iyi bir şey istiyorsan, beklemesini de bileceksin. Öyle mi? Sen oğrettin bunu bana. Ha?
- Çok sabırsız adamdın be. Çok. Ama böyle işte. İnsan usul pişiriyor bu hayatta.
- Şimdi ben normalde kıymalı pideye hayır demem. Ama Türkan anne beni yemeğe bekliyor. Abi çok güzel kokuyor dayanamayacağım. Berk.
- Hadi abi hadi.
- Hadi hadi.
- Bunu senden başka kimse yapamaz. Gerçekten. Eline koluna sağlık.
- Afiyet olsun. Bak, nereden nereye. O günlerde anlattığın bütün hayallerini, gerçek kıldın ya. Helal olsun sana be evlat.
- Daha gidecek çok yolumuz var şefim.
- Evelallah. Hepsini de gideceksin. Önemli olan o ylları kiminle yürüdügün. Yol arkadaşı mühimdir evlat. Seni selamete de çıkarır, batağa da çeker.
"Gurbet içimde bir ok. Her şey bana yabancı. Hayat öyle bir han ki. Acı içinde acı. Gurbet içimde bir ok. Her şey bana yabancı. Hayat öyle bir han ki. Acı içinde acı. Sevmek korkulu rüya. Yanlızlık büyük acı. Hangi kapıyı çalsam. Karşımda buruk acı. (melodi çalıyor, melodi devam ediyor) Ruhumda bir yara var. İçin için kanıyor. Kalbimde buruk acı. Alev alev yanıyor. Ruhumda bir yara var. İçin için kanıyor. Kalbimde buruk acı. Alev alev yanıyor. Sevmek korkulu rüya. Yalnızlık büyük acı. Hangi kapıyı çalsam. Karşımda buruk acı. (Melodi çalıyor)
1995 (Melodi çalıyor). Anne (4). Annecim (2).
- İyi değilim hiç. Hiç iyi değilim oğlum.
- Ama ben yanındayım. İyi olacaksın, tamam mı?
- Sen baban gibi yapma, tamam mı? Sakın beni bırakma. Hep yanımda kal.
- Hep yanındayım.
- Gel öpeyim bir. Gel. Oh, mis kokulum benim. Misim benim.
- Anne. Anne, sen neden başkalararının annesi gibi değilsin?
"Ruhumda bir yara var. İçin için kanıyor. Kalbimde buruk acı. Alev alev yanıyor. Sevmek korkulu rüya. Yalnızlık büyük acı. Hangi kapıyı çalsam. Karşımda buruk acı. (Şarkı biter)."
- Neva, sen ne olur ne olmaz yine de, polise mi gitsen acaba? Ya bu adamların hakkında gelecek biri vardır elbet.
- Olmaz Yağmur, kızımı tehlikeye atamam. Sanki yapmamış mıyım gibi konuşuyorsun.
- Yok, öyle değil de ya ne bileyim, belki en doğrusu budur.
- Yağmur başıma gelmeyen kalmadı. Gitmeyi denemedim mi? Denedim.
- Neva, hayırdır? Nereye böyle?
- Siz, siz, nasıl? Buraya geleceğini nasıl tahmin ettim?
- Cidden sen beni çok hafife alıyorsun? Ben gölgenden daha yakınım sana.
- Ben size söyledim, benim o kadar param yok.
- İyi tamam canım. Paran yoksa, başka türlü anlaşırız seninle.
- Yani o kadar parayı sana hibe edeceğimi, düşünmüyorsun herhalde.
- Ne istiyorsunuz benden? Nasıl bir anlaşma bu?
- Benim için çalışmanı istiryorum. Kocanın yarım bıraktığı işi tamamla. Böylece sen de kazan ben de kazanayım. Ne derler? "Win win"
- Nasıl bir iş bu?
- Çok basit. Hele senin gibi akıllı bir kadın için çocuk oyuncağı. Kocan bizim posta güvercinimizdi. Paket taşırdı.
- Ne taşıyordu peki?
- Fazla merak insanı mezara sokar. Ben yapamam böyle bir şey. Yaparsın Neva, yaparsın. İnsanoğlu dara düşmeye görsün, her şeyi yapar. Bu, polise gitme işine gelince, ha biliyorsun eninde sonunda haberim olur. Ve sen değer verdiğin varlığı, kaybedersin. Bir bak bakayam şunlara.
- Sakın, sakın kızıma dokunma. Tamam, tamam. Sana söz veriyorum. Polise falan gitmeyeceğim. Söz veriyorum. Şikayet falan da yok, tamam mı? Hem ben, sizin işinize de yaramam.
- Tahmin ettiğinden daha fazla yararsın. Ama tabi ben seni etkilemek istemem. Kendi kararın, düşün, taşın, kararını ver. Ama sonuçlarınıda hesap et.
- Kaşmanın faydası yok Yağmur. Nereye gidersem gideyim bulacaklar beni. Hem Hayalı daha ne kadar peşimde böyle sürükleyebilirim ki? Yaşı geldi. Artık okula başlaması gerek.
- Ne yapacaksın peki?
- Bilmiyorum, ama o parayı bulmam lazım.
- Neva, yüz bin dollardan bahsediyorsun. Yüz bin dolar. Nereden bulacaksın bu parayı?
- Bu gece bize katılman ne güzel oldu Alpcim. Ay, ne zaman yüzünü gürmüyoruz. Varsa yoksa yeni restoran.
- İşte malum, açılış restoran falan derken, bu aralar biraz yoğun geçti. Şu yarını bir atlatalım da. Ben telafı ederim Türkan anne.
- Ben son halini görmedim. Nasıl bir eksiğimiz falan kalmadı değil mi, her şey tamam?
- Yok tamam, bir eksik yok baba.
- Aman, aman. Son anda bir aksilik çıkmasın da.
- Merak etme baba. Ben her şeyi kontrol ediyorum.
- Alpin olduğu yerde böyle bir şeyin olma ihtimali var mı Allah aşkına?
- Ama işte asıl bundan sonrası önemli Alpcim. Yani yanlış analama, işine karışmak gibi olmasın ama, yani senin yokluğunda, senin yerine karar verebilecek. Ne biliyim yanında şöyle güvenilir, sağlam bi direktör olsa iyi olmaz mı? Neticede her şeye sen yetişemezsin değil mi?
- Bu restoran benim için çok önemli. Hayata geçmesi için çok uğraştım. O yüzden, her şeyi kendim ilgileneceğim zaten.
- Tabi.
- Ha bu arada çok iyi bir işletme müdürümüz var. Onu da söyleyim yani. Berk bayağı joker eleman gibi.
- Şu çocukluk arkadaşın değil mi?
- Hı hı.
- Ah, evet. Çok seversin onu bilirim. Yani zor zamanlarında sana destek olmuş çocuk. Bravo doğrusu. Yani böyle insanların, yaptıkları iyiliklerin karşılıklı olması. O kadar hoşuma gidiyor ki. Böyle insanın içine bir şey duygusu geliyor. Adalet. Evet, ama yine de dikkatli olmakta fayda var tabii. Böyle bir zamanda insanlara güvenmek, öyle pek akıl karı değil.
- Ki babam senden başkasına da güvenmez. Öyle değil mi baba?
- Hı? Tabi.
- Açmıyor. Kalbi taş, kafası taş adam.
- Hayatım, kim arıyor bu saatte?
- Yani hiç önemli değil. İşle ilgili.
- İş?
- Yarın hallederim ben. Alp, oğlum, seninle bir konuşabilir miyiz? İşte, yarınki açılışda ilgili.
- Tabi olur, baba.
- Hadi. Size afiyet olsun. Sonra kahverelerimizi beraber içeriz.
- Emriniz olur.
- Baba, ne oldu ya, bir sorun mu var?
- Sen, son zamanlarda hiç annen ile ğörüştün mü?
- Hayır. Bir şey mi oldu, ne oldu?
- Birkaç gündür devamlı beni arıyor.
- Ee? Ne istiyormuş?
- Bilmem. Açmadım. Ben ona söyleyeceğimi yıllar önce söyledim. Artık söyleyecek bir şeyim yok. Sadece, huzurumuzu bozmasın yeter.
- Tamam ya. Sen şey yapma, ben hallederim onu.
- Beni geçiştirme. Bak, ben sana daha önce de söyledim. O kadınla, görüşmeni istemiyorum.
- Baba ne kadar kaşacağım ben bu işten ya?
- Eninde sonunda yüzdeşmeyecek miyim zaten?
- Ne münasebet. Onunla yüzleşmesi gereken sen değilsin. O, yıllar pnce bir seçim yaptı, senden vazgeçti. Şimdi vicadanın ile oynayıp, aklını karıştırmasına izin verme. Sakın. Seni de kendi bulunduğu çukura çekip, mahvetmesin. Bak oğlum, dpkuz yaşında bu eve ilk geldiğinde, Türkan annelik yaptı sana. İhtiyaç duyduğun şefkatı senden hiç esirgemedi. SeniŞ, Demirden bir gün ayrı tutmadı. Sen, eğer annenin yanında kalsaydın, şimdi bir hiçtin. Korkunş zaaflarını seni de kurban ederdi. Unutma.
- Burada patron sensin. Sen nasıl istersen öyle olsun.
- Meraktan ölüyorsun, değil mi? Senden gizli gizli ne konuştuklarını öğrenmek için.
- Sen de biraz merak etsen iyi olur. Hayır, anlamıyorum, yanihiç mi rahatsız olmuyorsun Alpın sürekli babanın yanında olmasından? Babanın seni işlerinin dışında tutmasından, hiç mi rahatsız olmuyorsun?
- Hayır, olmuyorum annecim.
- Olmuyorsun?
- Evet, olmuyorum. Ya, çünkü ben restoran işi ile falan ilgilenmek istemiyorum. Bana ne ya kimin ne yediğinden ne içtiğinden, mutfağından, yağ kokusundan bana ne?
- Mevzu restoran değil. Neden anlamak istemiyorsun? Mevzu, Karahun İmparatorluğunun asıl varisi olmak. Mevzu, babnın koltuğuna kimin oturacağı, anla artık şunu.
- Yok, ben onu anlıyorum, ama sen şunu anlamıyorsun. Sen bu savaşı çoktan kaybettin bile. Babamın kimi saçtiği gün gibi ortada.
- O holding, benim babamın emekleriyle kuruldu. Doğal olarak o koltuk da Alpın değil senin hakkın. Sen orayı devam ettirmek için yetiştin. En iyi okullarda eğitim aldın. Ama sen böyle kaygısız olmaya devam edersen, Alp gelecek, o koltuğa oturacak. Biz de böyle bakakalıcaz.
- Ya bir şeyigerçekten çok merak ediyorum. Senin Alpe olan bu öfkenin sebebi nedir? Seylan Sorgunun oğlu olması mı?
- Alp, sakın gidiyorum deme çok kırılırım.
- Evet, gidiyorum çünkü, yarın zor bir gün olacak. Benim de erken kalkmam lazım.
- O zaman, sana bol şans diliyorum. Yarın hepimiz yanında olacağız.
- Teşekkür ederim. İyi geceler.
- İyi geceler.
- İyi geceler. Vallahi, pes, Türkan sultan. Her ıeyi o kadar iyi idare ediyorsun ki. Bunca vakit Kasım Karahunu nasıl elinde tuttun? Artık asla şaşırmıyorum.
- Şaka yapmak ile, terbiyesizlik yapmak arasında ince bir çizgi verdır. Ve sen hep teerbiyesizlik yapan tarafta olmayı, nasıl başarıyorsun, hayret ediyorum.
- İşte, iş güç, bitmiyor bir türlü. Demir, sen bu iç Anadolu temsilcisi ile mercimek işini konuşacaktın. Ne oldu oğlum?
- Yarın sabah ilk iş konuşacağım. Oğlum Allah aşkına bir gün de bir işi halletim diye gel karşıma ya. Ne zaman bir şey istesem, yarın halledicem, yarın halledicem. Bugün niye halletmiyorsun? Bugüne ne oldu? Torbaya mı girdi? Ne yapacağım ben seninle ya.
- Hayatım. Sakin olur musun lütfen.
- Müsaadenizle.
- Hayatım, niye böyle sinirleniyorsun? Yapma, ne olur, hadi.
- Tamam (2).
- Sakin ol.
- Anne, beni kurtar.
- Hayal, hayal. Kızım. Hayal. Hayal, kızım. Ah, bir tanem. Çok korktum. Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim kızım.
- O, yıllar önce bir seçim yaptı. Senden vazgeçti.
- Alp, küçük adam. Gel hele, gel yanıma bir oğlum. Büzme bakayım dudağını. Sana saz çalayım mı, ister misin? Bak bu saz var ya, her derde devadır. Sesine yandığım (saz melodisi). Alp, sana saz çalmayı öğreteyim mi? İster misin?
- Olur.
- Ama bana bak, sıkı çalışacaksın. Kaytarmak yok.
- Tamam.
- Şimdi bak, normal, burası böyle tutar. Bu elin, bileğin böyle oynar. Burada da, normal bu böyle döner.
- Tamamdır. (saz melodisi) Takvimlerden. Haberin yok mu? Geciyor yıllar. Bana küsmüş. Yüzüme gülmez. Zalim aynalar. Kimimiz yorgun, kimimiz solgun. Kimi isyankar. Acı gerçek bu, ömrümüz bir su. İçiyor yıllar. Hani nerede? Beklenenler. Medet umdum senelerce. Acılar hep doludizgin. Yine hayır yok gecelerde. Vakit geç olmuş. Dönülmez yolmuş. Yürek bin pişman. Bundan böyle. Bana meyler dost. Geceler düşman. Vakit geç olmuş. Dönülmez yolmuş. Yürek bin pişman. Bundan böyle. Bana meyler dost. Geceler düşman.
- Anne, anne, ama kızım doğru yolu bulman ne kadar sürdü? Ha? Günaydın, günaydın.
- Günaydın.
- Günaydın.
- Günaydın.
- Hadi bakalım kalkın uykucular. İşe geç kalacaksın Neva.
- Günaydın, Yağmur abla.
- Günaydın, aşkım.
- Yardıma ihtiyacın var mı.
- Çok isterim, hadi gel. Hadi, kızım, sen Yağmur ablana yardım et. Ben de geliyorum.
- Geleceğine söz ver.
- Söz.
- Efendim.
- Alo, merhaba. Neva Canpolat ben. Dün tatsız bir olay yaşamıştık, sizde elime zorla para sıkıştırmıştınız.
- Ee, ne oldu, yetmedi mi verdiğim para?
- Hayır, hayır, ben sadece.
- Şimdi bir de çocuğunu mu bahane edeceksin.
- Siz neyi ima ediyorsunuz bana?
- Bana bak, benim seninle uğraşacak vaktim yok. Bir daha arama beni.
- Alo? (2) Ukala herif.
- Üçkağıtçıya bak ya. Yememiş, içmemiş. Sabah, sabah para koparma derdinde.
- Resmen beni dolandırıcı yerine koydu ya. İnsanlıktan nasibini almamış. Hayret bir şey.
- Acıktın mı Balkız sen de? Hı hı.
- Geldim efendim, geldim. Buyrunuz efendim.
- Yağmurcum, bu yumurtanın üstüne kaşar peynir koysaydın daha güzel olacaktı.
- Bak bak sen, laflara bak. Peki Hayal prensesim, bir dahakine omletinizi kaşarlı yapıyorum efendim.
- Teşekkürler.
- Kızım, ne konuştuk biz seninle?
- Aa karışma sen. O benim kankam. Değil mi kanki?
- Hı hı.
- Aa, Neva. İyi misin? Neva, neyin var?
- Anne.
- Tansiyonun mu düştü, ne oldu?
- İyiyimi iyim, başım döndü biraz. Tamam, otur, (5). Hemen su iç.
- Anne. Dünkü araba kazsı yüzünden, değil mi?
- Hayır, hayır. Hayır kızım. Bugün ilk iş günüm ya. Çok heyecanlandım. O yüzden oldu. Bak, çok iyiyim ben. Hadi yumurtanı soğutma. Hadi güzel kızım, hadi. İç, biraz.
- Bana bak. Dün gerçekten çarpma marpma olmadı değil mi?
- Yağmur kaç kere söyleyeceğim olmadı. Ama adamı görsen. Resmen suçlu çıkaracaktı bizi.
- Herife bak sen ya, hem suçlu hem güçlü. Kim bu ya.
- Ne bileyim Yağmur, zübbenin teki işte. Bir de elime para sıkıştırdı. Sadaka verir gibi. Demin geri vermek için aradım ama eşref saatı değilmiş beyefendinin.
- Ferhat, Ferhat hadi oğlum, hadi.
- Geldim, geldim.
- Ferhat, sen akıllanmayacak mısın oğlum?
- Teyzeçim ne alakası var, bak ne güzel çalışıyorum işte. Sabahlara kadar çalışıyorum, yine yetişemiyorum. Sırf bu yüzden Nevayi önerdim. Bugün işe başlıyor.
- Neva mı?
- Neva, Hani var ya, gelinin. Kızı var bir tane küçük. Torunun. Onun annesi.
- Gelinin deme şu uğursuza. Ne işi var sizin restoranda?
- Şef yardımcısı olarak işe başlıyor bugün.
- Aşçı yamağı oldu yani. İyi, iyi. Başı ğöge ermıştir. Sen o rstoranda çok bel bağlama. Orayı da kurutur o iki güne.
- Teyze Allah aşkına yapma ya. Ya bu öfkenin sebebi nedir? Bu kız sana ne yaptı ya?
- Bilmez gibi konuşma. Evladımın sebebi oldu. Sedatım kara toprağa gideli bedduamı üzrinden eksik etmiyorum.
- Anlaşıldı. Senin inadından dönmeye niyetin yok. Ama ben sana şunu söyleyelim Sultan ana. Yarın obür gün bu yaptıkların yüzünden çok pişman olacaksın. Haberin olsun. Hadi bana eyvallah. Afiyet olsun.
- Bir ana ne zaman ölür bilir misin? Bağında evlat dediği gül solunca. Ondan sonrası hep rüyadaymış gibi. Sen bir evlat yitirmenin ne demek olduğunu, nereden bileceksin çocuk. Canımdan can kopuyor her gün. Onu son gürdüğüm sureti çakıldı kaldı gözlerime. Benim binbir emekle büyüttüğüm evladım gitmiş elimden. Şimdi dünya yansa umrumda mı?
- Bana bak müzik sistemi falan tamam değil mi? Geçen seferki gibi olmasın.
- Ben onların hepsini hallettim kardeşim. Sen merak etme.
- Şey, garsonlar?
- Hepsi ile tek tek konuştum. Gerekli uyarları yaptım. Peçeteleri de böyle senin istediğin gibi böyle böyle. Her şeyi hallettik. Katladık. Her şey tamam abi. Sen şu takıntılardan bir kurtulur musun artık. Allah aşkına ya.
- Takıntı mı? Oğlum her şeyin mükkemel olması lazım. Sen de az çok biliyorsun., ben babamı nasıl zor ikna ettim bu işe. Holdingte kalmamı istiyor ama benim kaçacak bir yerlere ihtiyacım var. Bu akşam bomba gibi olması lazım. Ki daha bu ilk adım yani. O yüzden, bütün ayrıntılar önemli.
- Lastella Della Cita, restoran zincirininilk halkası. Ha?
- Aynen öyle.
- Biz her şeyimizle hazırız Alp bey hiç merak etmeyin. Üstelik sizin stilinizde hazırız. İçiniz rahat olsun.
- Hem de banim stilimle.
- Senin stilinle.
- Peki.
- Alp. Alp, neolursa olsun ben hep senin yanındayım. Her koşulda her şartta birlikteyiz. Unutma, tamam mı?
- Biliyorum kardeşim.
- Yapar. Benim oğlum yapar. Aferin sana.
- Hop.
- Bugün açılış günü ya o telefonlara susmayacak. Onları aç, tamam mı? Kim arıyor. Kim arıyor? Ha, Seylan hanım arıyorsa ben ufak ufak kaçıyorum. Sen Seylan teyzeye benden çok selam söylüyorsun. Yalnız bir şey diğeceğim abi. Gülümsüyoruz. Gülümsüyoruz dedim. Gülümsemezsen gitmeyeceğim. Gülümsüyoruz abi. Hah aynen bu işte hadi kolay gelsin.
- Açmıyor. Açmaz tabi. Babası kılıklı. Seylan hanım, kahve?
- Hayır. Yok, sana söylemiyorum. Sana söyler miyim hiç. Özür dilerim. Biriciğim benim. HAdi kutlayalım. Hadi.
- Mümkün değil. Alp beyin kesin talimatı var. Alkol yasak.
- Nereye sakladın? Neredeler? Bulurum ben. Kutlama yapacağız. Nereye koydun?
- Seylan hanım.
- Nereye koydun?
- Seylan hanım.
- Yok
- Nereye koydun? Çekil. Nergis çekil. Nereye koydun dedim. Ben sadece kutlayacaktım. Eğer telefonu açsaydı sadece kutlayacaktım, başka hiçbir şey yapmayacaktım. Bu hayatı yaşasın diye ben neler feda ettim, biliyor musun sen? Söyle nerede? Hadi. Lütfen.
- Kaldırdım.
- Lütfen Seylan hanım.
- Kaldırmadın ver. Bir yere saklamışsındır.
- Yok, yok. Seylan hanım.
- Ver dedim. Ver dedim.
- Seylan hanım. Çık git o zaman bu evden. Çık git. Hiçbir şeye yaramıyorum ben. Her şeye geç kaldım. Bu hayatta her şeye geç kaldım. Sana da geç kaldım. Anneliğe bile geç kaldım. Hiçbir şeye yaramayan beceriksizin tekiyim ben.
- Kızdan haber var mı?
- Korhan bey, Sedatın annesinin evini gözaltında tutuyoruz. Şimdilik bir bağlantı yok. Ama eve girip çıkanları kontrol ediyoruz. O kuzeni var ya, Ferhat. Kızın arkadaşı. Onu takip ediyoruz. Kız da er ya de geç gelecek oraya.
- Peki senin hiçbir halta yarayaman bu cibiliyetin ne olacak oğlum, hı? Ulan avuç dolusu para ödüyorum lan size. Yapıp yapacağınız bir tane kadını tutup buraya getirmek. Üstelik kadın yalnız bile değil. Yanında el kadar çocuk. Lan bana bak. Eğer o kadını buraya getirmezsen, sana yemin ediyorum. Ortası salıncaklı bir kafes yaptıracağım sana. Anladın mı, oğlum?
- Bulacağız Korhan bey.
- Haa. Bulma da göreyim.
- Korhan bey, bu kadın işimize yarayacak mı hakikaten?
- Nevanın o masum suratı her vartayı atlatır. Biz polisten takip yemedik mi oğlum? Adamların gözü üstümüzde. Güvendiğim bütün kuryeleri topladılar. Bana yeri biri lazım. Kimsenin kendinden şüphe etmeyeceği biri. Neva benim için altın yumurtlayan tavuk olacak.
- Ah, ah. Benim, ben. Ben, benim ben.
- Ay, Ferhat, ödümü kopardın.
- Ya, çok özür dilerim ben sen olduğunu anlayınca beraber yürürüz dedim ya.
- Kusura bakma. Ama buda sana ders olsun.
- Haklısın valla.
- Bir kadına nasıl yaklaşılmayacağını görmüş oldun böylece.
- Valla örğendim. Şu an öğrendim, evet.
- Ferhat, bu arada tekrardan teşekkürler iş için. Öyle sıkışık bir zamanda destek verdin ki. Tüm sıkıntılarımızı çözer bu.
- Neva bana söylemediğin bir şey mi var? Yani, ben sana her konuda seve seve yardımcı olabilirim. Biliyorsun değil mi?
- Ay çok geç kaldık Ferhat. Kadim şef bizi öldürecek.
- Patron, kuş kafese girdi. "Lastella Della Cita" diye bir restorana girdi.
- Tamam. Takibe devam. Uygun zamanda kıstırırız.
- Emredersiniz.
- Günaydın arkadaşlar.
- Günaydın.
- Günaydın şefim.
- Hayret şaşırdım. Bu gene gelmez diyordum ama gelmişsin. Hadi giy üniformanı, istasyonunun başına. Çabuk, çabuk çabuk hadi. Tamam şef.
- Şefim izninle. Arkadaşlar büyük salonda toplantı başlıyor. Çabucak bir toparlanıp gelirsek çok iyi olur. Kolay gelsin.
- Evet, duydunuz gençler hadi toparlanın. Gidiyoruz. Neva sen de.
- Berk, şuraya bak. Sararmış yapraklar var. Bunlar değişecek, bu çicek değişecek. Duydunuz mu. İki dakika herkes beni iyi dinlesin. Bugün her şeyin mükemmel ve eksiksiz olması lazım. En küçük bir yanlışı bile affetmeyeceğimi bilin. Kadim şef, sana güvenim tam zaten. Mutfağı tamamen senin maharetli ellerine bırakıyorum. Yıllar önçe o kenar mahalledeki küçük dükkanda, bütün o gurmeleri kendine, bize nasıl hayran bıraktıysan. Yine aynı şekilde bugün de bu rastoranı bir marka haline getireceğine ben gönülden inanıyorum zaten.
- İtimadınıza layık olacağım Alp bey. Merak etmeyin. Mutfak tarafı tıkır tıkır işleyecek. Yemeklerin hepsi eksiksiz çıkacak. Emin olabilirsiniz.
- Yok, bunda bir şüphem yok zaten. Peki. Hepimize hayırlı uğurlu olsun. Unutmayın, bu akşam hepimiz için yeni bir başlangıç olacak. Rica edeceğim dikkatlı olun. En azından bir sakatlık çıkarmadan. Kazasız, belasız at...layalım. Bakın daha dedim, cümlüm bitmeden bravo ya. Kim buŞ yetenekli arkadaşı, bir tanıyabilir miyiz lütfen?
- Arkadaşımız bugün başladı işe. Ben, yemeklerinin lezzetiyle tanımanızı isterim kendisini.
- Öyle mi? İyi. Sen öyle diyorsan. Peki. Kolay gelsin. Hepimiz için hayırlı uğurlu olsun. Toplayın orayı.
- Of. Bittim ben. Çok kötü oldu bu ya.
- Ne bu şimdi Berk. Tanıyor musun sen kızı?
- İyi misin? Bir yerinde bir şey var mı?
- Yok bir şey. Kimdi o adam?
- Sen şaka mı yapıyorsun? Mekanın sahibi o adam. Alp Karahun.
- Mekanın sahibi mi? Of.
- Ne oldu?
- Yok bir şey. Ben kesin kovuldum.
- Eksik yok gençler. Eksik yok. Hele bugün hiç eksik yok. Hiçbir tabak benim onayımı almadan mutfaktan çıkmayacak. Anlaşıldı mı?
- Anlaşıldı şef.
- Aferin. Kadir, Ayvaz ve Neva, ben konuklarnan ile ilgilenirken yukarıda yanımda olacaksınız. Tadım için bir sürü soru soracaklar. Bir kısımını da siz cevaplarsınız, tamam mı?
- Şefim ben olmasam?
- Sebep?
- Ben daha çok yeniyim mutfakta. Bu diğer arkadaşlarımın hakkı.
- Şefin sözü üzerine söz söylenmez mutfakta.
- Peki şef.
- Evet. Beklenen gün geldi. Ne durumdayız Kadim şef?
- Siz hazırsınız biz de hazırız. Sunum için talimatlarınızı bekliyoruz.
- Güzel. E tamam o zaman. Çıkalım sahaya da, alalım oyunu ya. Berk sen de değiştir üstünü hadi. Geç kalacaksın. Kolay gelsin.
- Siz şöyle geçin, ben hemen geliyorum. Manasız şeyler.
- Türkan.
- Hayatım. Bu ne surat böyle ha? Hadi "smile smile".
- Emir bey teşfir etmediler hale.
- Nereden bileyim Kasım? Ben nerden bileyim? Arıca rica ediyorum şu çocugu biraz rahat bırak. Ya geç adam, gezip tozmayacak mı canım?
- Gezecek. (3) Remzi.
- Efendim anne.
- Emir, bugün açılış var ve sen hala ortalarda yoksun.
- Annecim benim orada olmam neyi değiştirecek Allah aşkına. Kimse yokluğumun farkına bile varmaz zaten.
- İşte bu yüzden bugün burada olmalısın Emir. Bak, Alp burada caka satıp duruyor. Benim asabımı bozma. Hemen gel diyorum sana, hemen gel.
- Tamam Türkan sultan hanım, tamam. Geliyorum birazdan. Tamam mı?
- Yeter ya, yeter. Of, canım benim.
- Başkasının başarısını benim kutlamamı istiyorlar.
- Yemeğiniz geliyor hemen. Afiyet olsun, bir ihtiyacınız. Hoşgeldiniz ya.
- Afiyet olsun, çok teşekkürler.
- Afiyet olsun, ben buradayım. Merak etmeyin.
- Sen. Gel.
- Alp bey merhaba.
- Merhaba.
- Hakikaten şahaneydi İtalyan yemekleri.
- Öyle mi?
(İtalyanca konuşuyor) Mekana, konuma, gerçekten dekora da bayıldık.
- Teşekkürler, sağolun.
- Özellikle salatalar hepsi çok güzeldi gerçekten. Çok sevdik.
- Hah, Berk. Berk ben de sana bakıyordum. Yeni başlayan kız var ya.
- Hı.
- Kim aldı onu işe?
- Niye ne oldu, bir şey mi oldu?
- Evet.
- Konuşuruz, gel.
- Ben yıllar önce babama yeni teklifler gittiğimde beni sürekli olarak geri çevirirdi. Evet babam iyi bir iş adamıydı ama biraz eski kafalıydı. Sanırım ben de zamanla ona benzemeye başladım. Yok. Ben yine de zamanı yakalamayı severim. Nasıl derler zamanın bir ruhu vardır hani. Ya zamanı yakalarsın ya da ...
- Çok güzelsiniz küçük hanım.
- ... dünyaya yenilirsin.
- Buraya kadar yorduk sizi. Emir bey gelmeseydin.
- Zorla davet ettin geldim ben de işte.
- Sus Emir. Buraya kadar gelmişsin ama aklını Marinada bırakmışsın.
- İşte bu yüzden ben deoğlumun bana getirdiği yeni fikirleri dinlemeye babam gibi olmamaya gayret ediyorum. Alp, gel lütfen. Şimdi görüyorum ki burada her şey mükemmel. Alp, seni tebrik ederim oğlum. Tebrik ederim. Ve Karahun Holdigin yeni atılımı "Lastella Della Cita" italyan restoranımızın açılışında yanımızda olan tüm davetlilere tüm saygıdeğer misafırlerimize hoş geldiniz diyorum.
- Bravo.
- Alo, Korhan bey. Şu anda restoranın önündeyim. Bizim kız burada çalışıyor. Yalnız burada bir davet var. Büyük bir açılış var. Bu akşam çok kalabalık. Emredersiniz.
- Sürpriz yapıyorum. Sürpriz. Ta taam. Merhaba. Merhaba Seylan Sorgun. Hatırladınız değil mi? Ay, nasıl güzel olmuş burası. Işıklar harika. Buralar hep bizim sayılır rahat edin lütfen. Benim oğlumun, benim oğlumun. Nasılsınız? Ay, herkes burada. O halde bir şerefe kaldıralım. Kutlayalım o zaman.
- Berk koş, koş.
- Tamam ben hallediyorum. Hadi gel biz senle dışarı çıkalım Seylan teyze.
- Y bırak be Allah allah. Seylan teyze ne? Kutlama yapıyorum ben burada.
- Anne.
- Şerefe.
Hadi gel, hadi gel biz senle dışarı çıkalım.
- Yok bırak beni.
- Hadi gel dışarda kutlayalım biz senle.
- Ne işin var senin burada?
- Sana destek olmaya geldim.
- Sakın.
- Ya ne desteği? Benim her mutlu olduğum anı mahvetmek zorunda mısın, ha?
- A niye öyle diyorsun, aşk olsun.
- Berk al götür bunu elimden bir kaza çıkacak.
- Sen sakin ol.
- Al götür şunu.
- Ben seni destek ...
- şşt sakın.
- Gel biz çıkalım.
- Seni destekliyorum.
- Gel, hadi çıkalım senle dışarı. Gel. Bir kahve içelim seninle.
- Bekle.
- Çok affedersiniz ne olur kusura bakmayın.
- Bu kadının ne işi vardı burada?
- Bilmiyorum baba. Tamam sen şey yapma, misafirlerle ilgilen. Ben halledeceğim. Halledeceğim bab, hadi.
- Gel, dikkat et, dikkat (4).
- Bırak.
- Yani Seylan teyze tam gününü buldunuz gerçekten, tam gününü buldunuz yani.
- Bir dakika ben buraya giremez miyim? Oğlumun yanında olamaz mıyım?
- Ya tabii ki gelebilirsin, tabii ki olabilirsin de, bugün mü yani, Allah aşkına ya. Ya bugün Alp için ne kadar önemli bilmiyor musunuz? Çocuk aylardı bugün için hazırlanıyor. Çok önemsiyor çok önemli misafirler ver içerinde yani.
- Bir dakika. Bak sen yanlış konuşuyorsun. Ben şimdi önemsiz miyim? Ben kimim? Ha? Kimim ben? Seylan Sorgun. Değil mi? Ha?
- Ben size bir kahve ikram etsem Seylan hanım, ha?
- Koskoca Seylan Sorgunun geldigi hale bak ya. Bir zamanlar sahneleri inletirdin değil mi sen? Düştüğün hale bak.
- Ben senin yanında olmaya geldim.
- Bu halde mi anne? Bu halde mi yanımda olacaksın? Sana soruyorum ya cevap ver bu halde mi yanımda olacaksın? Daha ayakta zor duruyorsun ya. Yanımda olmak için çok geç kaldın.
- Sen benimle böyle konuşma ama. Çok üzülüyorum. Özür dilerim. Bak Alpcim ben hatamı biliyorum. Ama böyle böyle telafı edeceğim.
- Yirmi yıl. Bunun için yirmi yıl geç kaldın anne.
- Ben Seylan teyzeyi evine bırakayım. Sen de git misafirlerle ilgilen kardeşim. Hadi gel Seylan teyze. Hadi çıkalım biz. Bırak.
- Tamam. Hadi gel.
- Sevgili kardeşimin bu gece için sürprizi bu olamaz herhalde değil mi? Yani, eğer öyleyse size göre de biraz kısa sürmedi mi? Ben daha şenlikli bir şey bekliyordum.
- Hiç komik değilsin.
- Gerilme sultanım, espri yapıyorum sadece.
- Emir, kes. Şu haline bak. Bu kılıkta mı gelinir açılışa. Ha? Tekne ile açılacaksın herhalde.
- Zamanım yoktu baba. Zamanı yokmuş muş.
- Alp. O kadını sen mi davet ettin buraya?
- Ne daveti ya? Kendi kafasına göre gelmiş, ben niye davet edeyim baba?
- Tabii annendir, davet edebilirsin. Hem siz ya, ara görüşüyorsunuz diye biliyorum ama. Değil mi? Ama tabii bu halde gelmesi kabul edilemez bir şey.
- Bir dakika. Ne görüşmesi bu Türkan. Oğlum? Ne görüşmesi bu?
- Baba bunu konuşmanın vaktı değil.
- Bunu konuşacağız oğlum. Bunu konuşacağız seninle.
- Kaç bakalım küçük kurbağa, kaç.
- İyi akşamlar. Benden kaçış yok. Bir türlü anlatamadım sana.
- Allah aşkına, bırakın artık peşimi.
- Burdan kazandığınla mı ödeyeceksin bana olan borcunu? Allah için güzel mekan. Güzel mekan da alacağımı karşılamaz. Tabii başka bir planın yoksa.
- Ne gibi?
- O gün hastanede arabasına binip kaçtığın adam. Patronundu değil mi? Ben sana ne dedim? Senin attığın her adımı ben bilirim. Görürüm. Duyarım. Benden hiçbir şey saklayamazsın.
- Ben bir şey saklamıyorum. Ortada düşündüğünüz gibi bir plan falan da yok.
- Olmasın zaten. Olmasın. Hani benim arkamdan iş çevirmeye kalkarsan senin canın yanar. En çok da el kadar sabinin.
- Beni köşeye sıkıştırmaya çalıştığının farkındayım. Ama senin oyununa gelemeyeceğim. Seninle çalışmayacağım.
- İyi, sen bilirsin. Benim sana ayırabilecek daha fazla vaktim yok. Ama bundan sonra olacaklardan ben mesul değilim.
- Sakın kızıma dokunma.
- Ne oluyor lan orada?
- Hele bir kızıma dokun. Hele bir kızıma dokun sen.
- Ne oluyor lan burada?
- Ferhat. Ferhat yapma dur. Yeter artık gidin lütfen.
- Bırakın ateşli delikanlıyı.
- İyi misin sen?
- İyiyim (3). Merak etme. Sen iyi misin?
- İyiyim (2). Sen artık şu olanı biteni anlatacak mısın? Senin böyle pitiklerle ne işin olur Neva?
- Benim ne işim olacak Ferhat. Sedatın başıma açtığı işler. Ondan kaldı bu borç.
- Sedat mı? Ya sen niye kendi başına çözmeye çalışıyorsun? Niye gelip bize söylemiyorsun? Kaç paraysa toplaşır veririz.
- Söylesem ne olacak Ferhat? Bütün mahalle toplasak ödeyemeyiz o kadar parayı.
- Kaç paraymış? Kaç para?
- Yüz bin dolar.
- Tamam yani yapacak bir şey yok. Ödeyecegiz bir şekilde. Bizim de borcumuz sayılır.
- Bu bizim borcumuz değil. Benim borcum. Beni de daha fazla mahcup etme lütfen. Kapatalım bu konuyu. Ben halledeceğim. Bana söz ver. Sen de daha fazla karışmayacaksın bu mevzuya. Tamam mı? Hadi.
- Nerede annem?
- Balkonda. E, Alp bey.
- Ne Alp bey? Elimden geleni yaptım. Ne demek, ne demek elimden geleni yaptım? Alp bey falan yok. Ya senin işin ne Nergis Hanım? Ha? Yalnız bırakılmayacak denilmedi mi sana?
- Alp bey, inanın ben elimden gelen her şeyi yapıyorum. Ama söz, yani söz dinlemiyor ki. Seylan hanım bu. Ya siz benden daha iyi tanıyorsunuz onu.
- Hiç sanmıyorum.
- Kim geldi? Nergis, kim?
- Ben hastalığının yeniden nüksetmesinden çok korkuyorum.
- Tamam bak, seni son kez uyarıyorum. Bir daha böyle bir ihtimal istemiyorum.
- Kim geldi?
- Hani bırakıyordun? Söz vermemiş miydin bana?
- Çok umrundaydı sanki. Yalan mı? Ben oraya gelip de mutlu aile tablonu bozmasam yüzüme bile bakmayacaksın.
- Doktorları da mı dinlemiyorsun sen? Böyle devam edersen olacakları bile bile nasıl yapıyorsun bunu kendine ya?
- Ama ne tablo. Karahunların prensi benim oğlum. Yanında babası Kasım. Sonra kardeşi Emir. Ah, ah, ve biricik annesi Türkan. Ne kadar mutlu bir aile tablosu. Ama ben yokum orada. Ben yokum çünkü benim her şeyimi aldılar. Oğlumu aldılar. Hayatımı aldılar. Geleceğimi, her şeyimi aldılar benden.
- Sen istedin anne bunu.
- Hayır, benim canımı en çok ne yakıyor biliyor musun? Onlar umrumda değil, vallahi değil. Ama sen bana sanki böyle hastalık saçıyormuşum gibi davranıyorsun ya. İşte ona canım çok yanıyor.
- Sen ne istiyorsun benden ya?
- Ben? Ben bir şey istemiyorum.
- Tamam dur yavaş. Ben bir şey istemiyorum. Ben sadece senin başarını kutlamaya geldim. O kadar.
- Kutlama. Anne. Kutlama ya.
- Üzdüm mü seni? Ben seni üzdüm mü? Özür dilerim, tamam. Ben özür diliyorum. Çok özür dilerim.
- Bırak dokunma. Öpeyim mi bir kere?
- Hayır.
- Öpeyim sadece bir kere.
- Anne dokunma tamam, hayır.
- İyi, öpmem. İstemiyorsan öpmem. Sen tiksiniyor musun benden? Yüzünü bile göstemiyorsun artık bana. Ha?
- Şu haline bak ya. Yüzümü görmek isteseydin dokuz yaşında atmazdın beni onların kapısına. Ne oldu? Hı? Şimdi mi geldi oğlun aklına? Sen yaptın anne her şeyi. O aile tablosunu da. Bu zavallı hayatın da tek sorumlusu sensin. Sen. Türkan değil. Babam değil. Sensin. Kendine ne yapacaksan yap. Ama bir daha insanların içinde rezillik çıkarmanı istemiyorum. Anladın mı?
- Anladım, peki. Babamdan, ailemden uzak duracaksın.
- Ama, ama.
- Çocukluğumu mahvettin. Bari şimdi hayatımı yaşamama izin ver ya.
- Bir dakika, gitme.
- Ee anlat bakalım nasıl geçti ilk iş günün?
- İş iyiydi.
- Hıh.
- Şef de çok iyi.
- Güzel.
- Ama patron.
- Ne oldu kızım patrona?
- Hanı geçen sabah arabası ile Hayale çarpmak üzere olan adam vardı ya.
- Ee?
- İşte o adam patronum çıktı. Yani restoranın sahibi o adammış.
- Allah, Allah, kim bu adam ya?
- Alp bey işte. Alp Karahun.
- Alp Karahun mı?
- Hı hı.
- Alp Karahun, bildiğimiz Alp Karahun?
- Sen tanıyor musun?
- Aşkım, Alp Karahun tanımayan mı var. Ah benim canım senin dünyadan heberin yok tabii. Kızım karahunlar çok meşhur bir aile.
- Tebrik ediyorum seni Yağmur. Gercekten tebrik ediyorum. Karahunlar hakkında bu engin bilgini neye borçluyuz?
- İnternete tatlım. Senin haberin yok ama keşfedileli bayağı bir oldu. Yalnız bir şey diyeyim mi? Yakışıklı adam. Vallahi yakışıklı adam. Bak.
- Yok yok bizden uzak dursun.
- Bir bak.
- Ay, Yağmur.
- Tüm makenler, çankenler, oyuncular, herkesler bunun peşinde. Daha bir günden bir gününe birini eline takıp da dışarı çıkmışlığı yok.
- Bu kibirle biraz zor zaten.
- Yani, hak vermemek de olmaz. Ailesinin sahip olduklarını düşününce. Her şeye sahipler.
- Her şeye sahip olmayı isteyen insanın, önce kalbine sahip çıkması gerek, Yağmur.
- Öf, tamam.
- Yağmur ablanı üzmek yok. Tamam mı bir tanem?
- Ya anne ben de geleyim ne olur.
- Yapma ama böyle. Hem ben orada hep çalışıyorum. Seni göremem ki zaten. Hem konuşmuştuk bunu kızım. Okul başlayana kadar gündüzleri Yağmur ablanla olacaksın işte. Ne güzel değil mi?
- Aa, ama ben de bugün senin tırnaklarını yaparız diye düşünmüştüm. Tüh.
- Ooo.
- Gerçekten mi?
- Gerçekten.
- O zaman sen gidebilirsin. Ama akşam gelirken bana bir şey al meleğim.
- Ne alayım peki?
- Böyle üstü bademli olsun.
- Ooh.
- Anlaşıldı. Emir alınmıştır. Kalpten kalbe, hep beraberiz seninle. Beni göremesen de buradayım ben. Tamam mı?
- Tamam. Kalpten kalbe.
- Ay çok geç olmuş.
- Görüşürüz.
- Gülle, gülle.
- Alo?
- Alo? Neva Canpolat ile mi görüşüyorum? Sizi hastaneden arıyorum.
- Buyurun.
- MR sonuçlarınızın çıktığını haber vermek için arıyorum. Doctor hanım sizinle sonuçlar hakkında görüşmek istiyor.
- Peki ne hakkında olduğunu öğrenebilir miyim?
- Bilgim yok maalesf. Doctor hanım size detayları aktaracaktır. Gün içinde gelmeniz mümkün mü?
- Peki, ögleden sonra gelebilirim.
- Tamamdır, not alıyorum, teşekkürler. İyi günler dilerim.
- İyi günler.
- Oğlum. O kadının ne derdi varmış?
- Bir derdi olduğunu sanmıyorum. Hizmetlerinin hatası, ben ilgileneceğim.
- Hizmetli mi? Anneni zapt etmesi için hizmetçi mi tuttun?
- Emir.
- Yalnış bir soru değil bence. Oğlum sen görüşüyor musun bu kadınla?
- Bazen.
- Ne zamandan beri?
- Gizli saklı bir şey yapmıyorum baba. Bu benim özel hayatım. Sizi etkileyen bir şey yok. Etkilemesine de izin vermem zaten.
- Bak oğlum. Bu kadının bize neler yaşattığını biliyorsun. Bak annene, nasıl üzülüyor. Bu kadının, şovlarına seni alet etmesine izin verme.
- Dengesiz bir kadın oğlum. Yani hasta. Yanlış anlama, ben senin iyilliğini düşünüyorum. Bak eğer bu rezillikler böyle devam ederse Hepimiz için çok kötü olur. Hele senin için düşünmek bile istemiyorum.
- Yıllardır sana ihtiyacı yoktu. Şimdi senden yüz bulup iyice şımarmasını istemiyorum oğlum.
- Ben çocuk değilim artık baba. Neyin ne olduğunu gayet iyi biliyorum. Ki haklısınız. Ya dünkü olayın yaşanmaması lazımdı. Söz veriyorum, bir daha böyle bir şey olmayacak. Ama kusura bakmayın. Annemle görüşüp görüşmeyeceğime ben karar veririm. Benim restorana dönmem lazım. Size afiyet olsun.
- Anne ha. Bunca yıl uğraş, besle, büyüt. Gidip o kadına "anne" desin. Beni hayal kırıklığına uğrattı. Yazık. Çok yazık. Duydun değil mi Kasım?
- Duydum.
- E nere. Sen de bir an önce toparla kendini. Holdingte daha fazla vakit geçireceksin.
- Geçiriyorum zaten. O holding ayaklarımdakı pranga gibi.
- O zaman onu sevneyi ğgreneceksin. Bu dünyada her insan kendi prangasıyla yaşamaya mahkum. Bazen de bir insanın prangası hayattaki en büyük şansı olabilir. Seninki gibi. Alp böyle devam ederse kendi kuyusunu kazacak zaten. Sen de babanın güvenini tekrar kazansan yi olur.
- Hah, günaydın.
- Günaydın.
- Kardeşim var ya çok iyi gidiyoruz. Telefonlar susmuyor.
- Berk. Dün konuşuyorduk yarıda kaldı. Bu kızı kim işe aldı dedin sen?
- Kardeşim onun görüşmesin ben yapmadım. Onunla Kadim şef gğrüşmüş ama Kadim şef direkt istemiş. Çok yetenekli diyorlar kız için.
- Yetenekli olduğu belli canım.
- A, o ne demek şimdi? Niye, ne oldu ki?
- Bu kız kim biliyor musun?
- Kim?
- Şu geçen günkü kaza olayı vardı ya.
- Hadi be, şaka yapıyorsun.
- Ya.
- Oğlum bu kız çok saf bir kıza benziyor. Sen emin misin o olduğuna?
- Sen şunu benim bir ofisime çağırsana. Saf mı değil mi o zaman anlarız.
- Beni çağırmışsınız.
- Evet. Söyle bakalım, kimsin sen? Her ğün böyle başka biri olarak geliyorsun karşıma. Bir gün çocuklu anne tezgahı. Öbür gün böyle aşçı. Neyin peşindesin sen? Komik bir şey mi sğyledim ya?
- Estağfurullah. Siz de haklısınız. Dışardan öyle görünebilir. Ama bu yaşananlarla kızımın hiçbir ilgisi yok. Ben buranın sizin olduğunu da bilmiyordum. Zaten bilseydim.
- Hı, bilseydin? Söyle lafını, bitir sen. Bilseydin.
- Alp bey, beni yanlış anladınız. Ben o gün de.
- Ben seni gayet doğru anladım. Lafı uzatmaya gerek yok. Ne oldu yetmedi mi verdiğim para?
- Aslında ben de siz ile tam olarak bunu konuşmak istiyordum. Ben sizden para falan istemiyorum. O gün de istememiştim. Ertesi gün iade etmek için aradım ama dinlemediniz.
- Nasıl şimdi sen bu parayı istemiyor musun?
- İstemiyorum. Ben hak etmediğim parayı almam. Ben çalışır, kazanırım bir şekilde. Ha bu arada sizden özür falan da beklemiyorum.
- Tamam. Nasıl bir dakkika şimdi özür dilemesi gerekn kişi ben mi oldum burada?
- Özür dileyecek birine benzemiyorsun zaten. Ama inanın ben bu işe hakkımla girdim. İstediğinize sorun. Karar sizin. Şimdi eğer bir sakəncası yoksa işimin başına dönmek istiyorum.
- İşinin başına dönmek istiyorsun.
- Aynen öyle.
- Peki.
- Çıkabilir miyim?
- Nergis hanım?
- Alp bey, ben nasıl söyleyeciğimi bilemiyorum ama eğer Seylan hanım.
- Ne oldu anneme? Durumu kötüleşti. Gerçekten çok kötüleşdi ve biz hastaneye kaldırdık onu.
- Tamam, ayrılma başından geliyorum ben.
- Kadim şef.
- Hı, efendim.
- Ben hazırlığımı bitirdim. Oğle arasına biraz daha erken çıksam olur mu?
- Ohoo. Dün bir bugün iki. Böyle hemen kaytarmaya başlarsan, külahları değişiriz seninle.
- Hastaneye gitmem gerekti. Akşam servisinden önce burada olurum. Söz şefim.
- Tamam, bu seferlik böyle olsun. Hazırlan çik hadi. Hadi, çabuk (5).
- Sağol şef.
- Hadi.
- Sabah salonun ortasında baygın buldum. Yani uzun bir süre de kendine gelemiyince. Ambulansı aradım ben.
- İçerde mi?
- Evet, şey, doktor muayene ediyor.
- Merhaba, Alp bey.
- Nedir durumu doktor bey?
- Alp bey, sirozun şakaya gelmeyeceğini annenize de size de defalarca söylemiştik. Şu aşamada maalesef artık geriye dönülmez bi noktadayız.
- Nasıl yani?
- Karaciğeri iflas etmek üzere. Organ nakli dışında başka bir seçenek kalmadı ama ne yazık ki anneniz ısrarlı alkol kullanımı nedeniyle nakil listesinin dışında kalıyoruz.
- Ne, ne, ne yapabiliriz peki?
- Çok üzgünüm bir donör bulma şansı da maalesef çok zor.
- Yağmur abla, yine yanlış çiziyorsun. Bunlar büyük oldu, bu da küçük oldu. Biz böyle atlayamayız ki.
- Bak sen bücürüğe ya. Ay, öyle diyorsun kız?
- Mehrabalar.
- Merhaba, hoş geldin.
- Nasılsınız, hoş buldum.
- İyiyim sağol, geç geç buyur geliyorum.
- E hadi geç sen madem çiz doğrusunu göreyim nasılmış.
- Geç.
- Ama vallahi çizdikten sonra ben oynarım. Beklemem.
- İyi tamam, oyna sen. Hoş geldin.
- Artık sevmeyeceğim. Bütün kabahat benim. Artık sevmeyeceğim. Bütün kabahat benim. Ne kadar ağlasan boş. Ne kadar yalvarsan boş. Sana dönmeyeceğim. Ne kadar ağlasn boş. Ne kadar yalvarsan boş. Sana dönmeyeceğim. Bitsin artık bu çile. Çekemem bile bile. Bitsin artık bu çile. Çekemem bile bile. Sen ne söylersen söyle. Bu hayat geçmez böyle. Sana dönmeyeceğim. Sen ne söylersen söyle. Bu hayat geçmez böyle. Sana dönmeyeceğim. Artık sevmeyeceğim.
- Bravo, bravo.
- Bravo, bravo.
- Bravo, bir daha.
- Bravo, bravo.
- Anne.
- Hey, anne iyi misin? Anne, anne (2).
- Başka laf bilmez misin sen? Çekil.
- Anne gel odana götüreyim gel.
- Bırak. Çekil. Ezileceksin. Hadi git komiyi çağır sen.
- Anne kocaman adam oldum gel.
- Ya bırak. Bırak dedim sana. Pişman ettin beni buraya getirdigime.
- Sadece yardım etmek istemiştim.
- Senin yardımına ihtiyacım yok benim. Seyla Sorgunum ben. Hala ayaktayım, bak. Gördün mü? Anladın mı? Ne bakıyorsun öyle. Ha? Gözlerin de aynı babana benziyor. Babası kılıklı.
- Alp. Gelmişsin. Çogukluöun aklıma geldi. Uykudan uyanınca Seni hep böyle karşımda oturmuş, beni izlerken bulurdum.
- Uykunda ölüp gideceksindiye korkardım. Her gece kendini kaybedip bir köşeye yığılıp kalırdın. Sen gözünü açana kadar iyi olduğunu görene kadar öyle korkudan gözümü kırpmadan beklerdim. Hani soruyorsun ya bana. Biz senle niye anne-oğul olamıyoruz diye? Ben senin hiç oğlun olmadım ki. Çünkü, çünkü benim bildiğim anneler korur kollar ya çocuklarını. Çocuk olan bendim anne. Benim ihtiyacım vardı sana. Ama sen yoktun. Yok.
- Ben bilmiyordum. Ben acımı nasıl dindireceğimi bilmiyordum. İçki ile unutmaya çalışıyordum babanı.
- Babam. Unutmağa çalıştığın her şeyi ben hatırlatıyordum değil mi sana?
- Ama çok benziyorsun. Aynı onun gözleri.
- Ama ben babam değilim, anne.
- İyi ki değilsin. Sen beni bırakıp gitmezsin.
- Hı. Doğru. Bırakıp gitmek sana yakışır çünkü değil mi?
- Alp, Alp, Alp. Ben senden hiç vazgeçmedim. Hiç. Benim gibi olmanı istemedim. Yok omanı istemedim. Daha iyi bir hayatın olsun. Daha iyi bir geleceğin olsun diye yaptım. Alp.
- Neva hanım, son zamanlarda yoğun baş ağrısı, bulantı, kusma gibi semptomlarınız var mı?
- Bilmem, yok. Olağan bir şey yok.
- Peki hissizlik, bayılma, ya da denge bozukluğu?
- İki gün önce kazada bayılmıştım. MR da o yüzden çekilmişdi zaten. Onun dışında bazen kulak çınlaması baş dönmesi oluyor.
- Kaza, bir anlamda şans olmuş sizin için. Bu sayede erken teşhis edebildik.
- Neyi teşhis ettiniz doktor hanım?
- Neva hanım, beyninizde bir tümör tespit ettik. Erken dönemde yakaladığımız için umutluyuz. Ancak maalesef, ameliyat edilemeyecek kadar tehlikeli bir yerde. Bakın gördüğünüz gibi kitle henüz çok küçük. Eğer hemen tedaviye başlarsak, kurtulma şansınız var. Ama yine de çok tehlikeli. Neva hanım, bir an evvel hastaneye yatmanız gerekiyor. Eğer gecikirsek.
- Ölecek miyim? Ama benim bir kızım var.
- Doktor bey, annem için ben donör olmak istiyorum. Gerekli işlemleri başlatın lütfen.
- "Kızlar annelerinin kaderini yaşar" derler. Bu sözü ne zaman duysam bir korku kaplar içimi. Çünük ben bir anneyim. Ve ben annemi yedi yaşımdayken kaybettim. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin. Canı yanınca ilk annesini arıyor gözleri. Onun kucağına sığınmak istiyor. Anne, anne bugün sana çok ihtiyacım var. kızım olduğunda anladım. Ben aslında hiç büyümemişim. Ben hala o yedi yaşında kalbi kırık kız çocuğuyum. O kadar korktum ki. Ya başaramazsam? "Ya yetemezsem ona?" diye. Bugün öyle derin hissettim ki yokluğunu. Kızımı büyütürken hep senin sesini aradım. Hep senin izlerini takip ettim. Hani bana öğrettiğin hareket vardı ya. "Kalpten kalbe" ben onu kızıma da öğrettim, biliyor musun? Ben anne olmayı çok sevdim. Çünkü kızımın kalbine her dokunduğumda senin sıcaklığını da hissediyorum. Onunla birlikte yaşayamadığım çocukluğumu yaşıyorum. Yine senin kızın oluyorum. Çok korkuyorum anne. Kızımın da benle aynı şeyleri yaşamasından çok korkuyorum. Bir yanının hep eksik kalmasından her yol ayrımında nereye gideceğini bilememesinden. Hayal daha çok küçük. Ben onu o başına nasıl bırakırım? Nasıl giderim? Ben ölmek istemiyorum anne. Hayali bir başına bırakmak istemiyorum.
Автор страницы и перевод: Сабина Рамисовна @ramis_ovna